Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenenKentlerde Sürdürülebilir Su Politikaları Zirvesi’ne katıldı. 22 Mart Dünya Su Günü’nde Fuar İzmir’de düzenlenen etkinliğin ‘Su Yönetiminde Liderlik ve Politikalar’ başlıklı oturumunda konuşan Başkan Seçer, “Tarımsal üretimde, sanayide ve insanların temiz suya erişiminde, temiz su tüketiminde mutlaka bilimin, çağın gerçeklerine, doğrularına uygun politikalar izleme zamanıdır” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in öncülüğünde gerçekleşen ‘Su Yönetiminde Liderlik ve Politikalar’ başlıklı oturumda, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün ve Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak su politikaları konusunu masaya yatırdı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ise mazereti nedeniyle dâhil olamadığı zirveye gönderdiği video ile katıldı.
“Başka Bir Su Politikası Mümkün’
‘Başka Bir Su Politikası Mümkün’ diyerek ortak bir vizyon geliştirmek için yola çıkan CHP’li 11 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın katılımıyla gerçekleşen zirvede, su konusu, iklim krizi, kuraklık, su stresi gibi konuların çözümüne yönelik önemli paylaşımlarda bulunuldu. ‘Katılımcı Bir Su Yönetim Modeli Oluşturmak’, ‘Tüm Kullanım Alanlarında Arzın Değil Talebin Yönetilmesi’, ‘Su Yatırımlarının Havza Ölçeğinde Planlanması’, ‘Doğanın Su Döngüsünün Korunması’ ile ‘Suyun Ekosistem ve Sektörler Arası Döngüsel Kullanımı’ olaraksu yönetiminde 5 ilkesel değişikliğin önerildiği zirvede atılması gereken somut adımlar konuşuldu.
“Yanlış uygulamalar bugün bu sorunu kucağımıza getiriyor”
2 gün sürecek ve toplamda 7 oturumun yapılacağı zirvenin ‘Su Yönetiminde Liderlik ve Politikalar’ başlıklı oturumunda konuşan Başkan Seçer, iklim krizinin bir sonucu olarak ortaya çıkan su krizinin nedenlerine değindi. Seçer, “Çağımızın en önemli sorunu, sadece ülkemizin değil tüm dünyanın şu anda boğuştuğu en önemli sorunların başında küresel ısınma, onun getirdiği iklim değişikliği ve nihayetinde su arzında da ortaya çıkan sıkıntılar, kuraklık ve artan insan nüfusu geliyor. İnsan nüfusunun artması sonucu ihtiyaçların artması… İnsanların ihtiyacını giderecek alanlarda, özellikle bizim gibi hala gelişme çabası içerisinde olan ülkelerde yanlış uygulamalar bugün bu sorunu kucağımıza getiriyor” dedi.
“Tüm insanlığa bu sorunu çözmek için bir arada olma görevi düşüyor”
Küresel ısınmanın temel nedeni olan gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyanın su sorununa çözüm bulma noktasında eksik kaldığını ifade eden Başkan Seçer, “Sanki dünyada su bitmeyecek gibi insanlar bu sorunun bile bile çözümü noktasında tüm dünya bir arada ortak akılla bir çözüm üretemiyor. Bir tarafta batılılar çevre dostu gibi görünürken aslında küresel ısınmanın temel unsurlarından bir tanesi. Diğer taraftan ülkemizde de gördüğümüz gibi merkezi yönetimin yasal düzenlemeleri yaparken daha çok vahşice, daha fazla kar elde etmek isteyen bazı lobilerin etkisiyle yaptıkları düzenlemeler işte bugün bu sorunu kucağımıza getiriyor. Tabii ki herkese görev düşüyor. Merkezi yönetime, yerel yönetimlere, STK’lara, bilim insanlarına, tüm insanlığa, vatandaşlarımıza bu sorunu çözmek için bir arada olma görevi düşüyor” diye konuştu.
“Bilimin, çağın gerçeklerine, doğrularına uygun politikalar izleme zamanıdır”
Başkan Seçer, yerel yönetimler olarak su konusunda yasalar çerçevesinde bazı iş ve işlemler yapabildiklerini hatırlatarak, şunları söyledi:
“Biz yerel yöneticiler olarak kendi alanımızda yapmamız gerekeni yapmak zorunluluğu içerisindeyiz ama biz de görevimizi yaparken yetki ve sorumluluk çerçevesinde bunu yapabiliyoruz. Yani biz yasalar çerçevesinde bazı iş ve işlemleri yapıyoruz. Bu yasaları yapan başta yasa koyucu Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı’nın kararları bizi direk etkileyen unsurlar. Başta tarım olmak üzere; ki su tüketiminin en yoğun yaşandığı alan tarım alanları, tarımsal üretim. Diğer taraftan sanayide ve insanların temiz suya erişiminde, temiz su tüketiminde mutlaka bilimin, çağın gerçeklerine, doğrularına uygun politikalar izleme zamanıdır. Belediyeler olarak bizler insanların temiz suya erişimi göreviyle birinci derecede sorumluyuz. Altyapıdan kaçak kayba kadar, teknolojik sistemlere dönüşüme kadar her alanda bizlerin de yenilik anlayışı içerisinde olma zorunluluğu var. Çok bütçeler ayırıyoruz. Gerçekten altyapıya çok paralar ayırıyoruz ama insanlığın geleceği açısından bu son derece önemli.”
Belediye başkanlarından “Başka bir su yönetimi mümkün!” manifestosu
CHP’li 11 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, ‘Kentlerde Sürdürülebilir Su Politikaları Zirvesi’ öncesinde bir araya gelerek yayınladıkları ‘Başka Bir Su Yönetimi Mümkün’ başlıklı manifestoda ise şu ifadelere yer verildi:
“Su hepimize ve her şeye aittir. Koşuyor ve konuşuyor olmamızda, düşüncelerimizde ve ürettiklerimizde, gülüşümüz ve gözyaşımızda, bugün burada buluşmamızda ve dünyayı değiştirmek için kararlı duruşumuzda suyun izi vardır. Yaşam suda başlayıp serpilmiş, dünyadaki tüm varlıklar suyla birbirine bağlanmıştır. Su olmazsa yaşam da olmaz.
Türkiyemiz’in çok büyük kısmı “kurak iklim coğrafyası” olarak sınıflandırılmaktadır. İklim krizinin en ağır sonucu susuzluk tehlikesidir. 2019 Devlet Su İşleri verilerine göre ülkemiz su kaynaklarının %77’si tarımsal sulamada kullanılmaktadır. En çok %10’u hanelerde, kalanı ise sanayide kullanılmaktadır. Bu veri kuraklıkla mücadelede temel eksenin, tarımsal sulama alanında olduğunu göstermektedir.
Bizler Türkiye’nin 11 büyükşehir belediyesinin ve 11 il belediyesinin başkanları, bu vicdani ve bilimsel sorumluluktan hareketle bugün, 22 Mart 2021’de, Dünya Su Günü’nde İzmir’de buluştuk. Amacımız, iklim krizinin ağırlaşan sonuçlarını da dikkate alarak Türkiye için başka bir su politikası önermek ve bu topraklarda geleceğimizi, çocuklarımız ve doğamız için güvence altına almaktır.
İklim krizinin su kaynakları üzerindeki etkilerini azaltarak kuraklıkla mücadelede başarılı olabilmek için, su yönetiminde 5 ilkesel değişikliğin yapılması şarttır:
1) Katılımcı bir su yönetim modeli oluşturmak. Su yönetimi, şehir, havza ve ülke ölçeğindeki su kullanıcısı tüm paydaşların; tarım örgütleri, sanayiciler, evsel su kullanıcıları, meslek örgütleri, doğa ve çevre örgütlerinin içinde yer alacağı yepyeni, katılımcı bir anlayışla gerçekleştirilmelidir.
2) Tüm kullanım alanlarında arzın değil talebin yönetilmesi. Plansız gelişen kullanım talepleri için sürekli daha fazla arz yaratma politikası yerine, başta tarımsal sulama ve sanayi olmak üzere düşük su kullanımıyla yüksek gelir elde edilen ekonomik modeller tasarlanmalı ve teşvik edilmelidir.
3) Su yatırımlarının havza ölçeğinde planlanması. Su kaynaklarının, yerüstü ve yeraltı sularının miktarının, su bütçesinin hangi kullanımlara tahsis edileceği havza ölçeğinde belirlenmelidir. Verilen tahsisler denetlenmeli, su kullanımlarının sektörel tahsis miktarlarını aşmasına izin verilmemelidir. Her bir havzada planlanan su yatırımlarının birbirini nasıl etkilediği kümülatif olarak ölçülmeli, yatırım kararları havza ölçeğinde bu stratejik değerlendirme yapıldıktan sonra alınmalıdır. Asgari harcama ile azami verim esas olmalıdır.
4) Doğanın su döngüsünün korunması. 1960’lardan bu yana suyun döngüsüne yapılan müdahaleler sonucunda birçok canlı türü tehlike altına girmiş; göller ve sulak alanlar kurumuş, nehir ekosistemleri zarar görmüştür. Ülkemizdeki su kullanım hedefleri, iklim krizi dikkate alınarak yeniden tarif edilmelidir. Yatırımlar planlanırken yer altındaki, sulak alanlar ve nehirlerdeki ekolojik su varlığının sürdürülebilirliği dikkate alınmalıdır. Canlıların ihtiyacı olan suyun, ekolojik dengeyi ve su döngüsünü bozacak biçimde kirletilmesine, azaltılmasına yol açan uygulama, yapılaşma ve madencilik gibi faaliyetlere izin verilmemelidir.
5) Suyun ekosistem ve sektörler arası döngüsel kullanımı. Tarımda, sanayide ve evlerde kullanılan atık suyun gerekli arıtma süreçlerinden geçtikten sonra farklı sektörler ve ekosistem arasında transferi sağlanmalıdır. Şehir içinde ve tarım alanlarında yağmur hasadına yönelik yöntemler yaygınlaştırılmalı; su ihtiyacının yerinde temini, kullanımı ve dönüştürülmesine yönelik döngüsel çözümler teşvik edilmelidir.
Bu ilkeler doğrultusunda, aşağıdaki 10 somut adım hemen atılmalıdır:
1. Su yönetimiyle ilgili koordinasyonsuzluk ortadan kaldırılmalı, kurumlar arasındaki yetki ve sorumluluk karmaşasına son verilmelidir.
2. Tüm paydaşların mutabakatı alınarak hazırlanan bir Su Kanunu yürürlüğe konmalı, su havzası planlama ve uygulamalarında yerel yönetimler güçlü ve yetkili yapılar haline getirilmelidir.
3. Su yatırımları havza ölçekli bütüncül planlarla uyumlu olarak su ve atık su master planlarına göre yapılmalı; kamu kaynakları ekonomik ve ekolojik fizibilitesi düşük yatırımlara aktarılmamalıdır. Yerel yönetimlerin çevresel altyapı projelerine yönelik kaynakları artırılmalıdır.
4. İklim krizi ile etkin mücadele için imzalanan Paris İklim Anlaşması ivedilikle onaylanmalı; iklim değişikliğinin yaratacağı olumsuz etkilerin önlenmesi amacına yönelik hazırlanan İklim Değişikliği Kanunu Tasarısı üzerinde çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.
5. Kuruyan göllerin, Salda Gölü, Burdur Gölü, Tuz Gölü, Seyfe Gölü ve diğer sulak alanların tahribatı sonlandırılarak restore edilmeli ve doğal su döngüleri korunmalıdır.
6. Su havzalarındaki tüm noktasal ve yaygın kirlilik kaynakları kontrol altına alınmalı; merkezi ve yerel idarelerce etkin bir şekilde denetlenmelidir.
7. Tarımda doğru ürün planlaması yapılarak ve tasarruflu sulama sistemlerine geçilerek su israfı önlenmeli, tarımsal sulama en az %50 oranında azaltılmalıdır. Bu amaçla, ekonomik değeri yüksek ve su talebi olmayan yerel tohum ve hayvan ırkları teşvik edilmelidir.
8. İstanbul’a yapılmak istenen “Beton Kanal” gibi suyun doğal döngüsüne zarar veren tüm israf projeleri iptal edilmelidir.
9. Güncelliğini yitiren su ve kanalizasyon idaresi mevzuatı yeniden düzenlenmeli; büyükşehir statüsünde olmayan diğer illerde de su ve kanalizasyon idareleri kurulmalıdır.
10. Yaşamın vazgeçilmez unsuru olan su, temel kamusal hak olarak kabul edilmeli, ekolojik ve toplumsal bir değer olarak tanımlanmalı, su hizmetlerinde kamu işletmeciliği esas alınmalıdır.
Biz Türkiye’nin 22 belediye başkanı, yetki, görev ve sorumluluklarımız doğrultusunda kendi illerimizdeki su yönetimini yukarıdaki ilkeler doğrultusunda gerçekleştireceğimizi beyan ediyoruz. Bu belgede çerçevesi çizilen su politikası ülkemizde tesis edilene kadar, çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürmeye ve hep birlikte haykırmaya devam edeceğiz: Başka bir su yönetimi mümkün!”